22 Aralık 2010 Çarşamba

KÜRESELLEŞME VE DIŞA BAĞIMLILIK (ŞEKER FABRİKALARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİ OLGUSU ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME)

Türkiye’de özelleştirme yeni liberal politikaların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.Özelleştirmenin nedenleri arasında özellikle sanayileşmiş ülkeler arasındaki rekabetin kızışması,iç ve dış pazarların daralmasını gösterebiliriz.Özellikle 1980’lerden itibaren ekonomide baş gösteren durgunluk ve gerileme nedeniyle Tekelci Sermayenin karlılığındaki düşüşü de atlatmak için Amerika ve Britanya’da başta kendi devletlerinde olmak üzere sosyal devlete karşı savaş açıldı.

Bu bağlamda varlıklı kesimlerin gelir vergileri düşürüldü,işçi sendikaları etkisiz duruma getirilmeye çalışıldı,karları sabit olan kamu kurumları özelleştirilmeye başlandı.Ekonomik dengenin sermayenin lehine değiştirilme çabaları krizi atlatmaya yetmediği için de gelişmekte olan ülkelerin katma değerleri eskisine oranla daha da denetlenmeye başlandı.Tüm bunlar olurken de bunlar olumlu bir çağrışım yapan “küreselleşme” teriminin altına saklandı.

“Küreselleşme,hepimizin git gide ‘tek bir dünyada’ yaşadığına işaret eden bir olgudur.” türünden ifadeler olumlu bir izlenim yaratacak şekilde insanların beynine yerleştirildi.Aslında bu tanımlama küreselleşmenin kendi gerçekliğini de bünyesinde taşımaktadır. “Tek bir dünyada yaşama”da gizlidir bu.Bu dünya gelişmiş ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda oluşturulan,bu uğurda gelişmekte olan ülkelerin fakirlik,kötü beslenme,yabancı para hakimiyetinin pekiştirildiği bir dünyadır.Teknoloji ve gelişen iletişim araçlarının da sayesiyle gelişmekte olan ülkeler tüketim ve üretim alışkanlıkları ve emekleriyle de gelişmiş ülkelerin,yani sermayenin iyice etkisi altına girmektedirler.

Bu durumu şekerin özelleştirilmesi meselesinde de açıkça görebiliriz. Şeker Şirketi, 1925 yılında “Şeker İnhisar Kanunu” gereği kuruldu. 2000 yılına gelindiğinde, Türkiye’de 25’inin sermayesinin tamamı devlete ait 27 adet şeker fabrikası vardı. Şeker fabrikalarının dışında, şirkete ait makine fabrikaları, elektromekanik aygıtlar fabrikası ve tohum üretim çiftliği (Sarımsaklı Tohum Üretim Çiftliği) vardı. TSFAŞ, 2000 yılında özelleştirme kapsamına alındı. 2001 de “Yeni Şeker Yasası” çıktı.Şeker Yasası gereğince de Şeker Kurulu oluşturuldu.

Yeni Şeker Yasası ile şeker pancarı,şeker ve yan ürünlerin fiyat belirlenmesi güdümlü olarak oluşturulan şeker kuruluna veriliyor.Bu durum da üretimi olumsuz olarak etkiliyor.Şeker fiyatlarında vergilerden meydana gelen artışlar tüketiciye doğrudan yansıtılmaya başlanıyor.Bunun sonucunda da şeker ve tatlandırıcı piyasasındaki etki zarar görmeye başlıyor.Ayrıca verimli çalışan fabrikaların özelleştirilmesi ile özel kesime haksız bir kazanç aktarılmaya başlandı.Verimsiz arazilerde pancar üretimini desteklemek ve bu bağlamda istihdam yaratmak amacıyla kurulan fabrikaların kapatılmasıyla da üretim düşmeye başladı. Şeker pancarından elde edilen şeker üretimine getirilen kota ile üretim olumsuz etkilendi ve kimi dış ve iç güçlere haksız kazanç aktarılmaya başlandı (Türkiye’de nişasta bazlı tatlandırıcı kotası %15’e kadar çıkarıldı, oysa Avrupa Birliği’nde bu kota %2’ler civarında). Şeker pancarı üretiminin düşmesiyle pancar çiftçisi fakirleşme sürecine girdi, işsizlik artmaya başladı, hayvansal üretim ve nakliye sektörünün de zarar gördüğünü söyelebiliriz.Çünkü şeker posası hayvan yetiştiriciliği ve besiciliğinde önemli ve ucuz bir besin kaynağıdır.Ayrıca şeker pancarı taşımacılık sektöründe 25 milyon ton yük sağlamaktaydı.Üretimin düşmesi,imkanların kısıtlanması bu sektörleri de etkileyecektir.Ayrıca şekerde var olan yeterlilik de 2000’den bu yana sona ermeye başladı ve dışa bağımlılık kendini göstermeye başladı.

Kısacası “küreselleşme” olgusu adı altında ilerleme,gelişme,yenilik gibi vaatlerle özelleştirmeler ülkeleri dışa bağımlı hale getirmektedir.Küreselleşmenin vaatlerinden olan “dünyanın her yerindeki insanların dünyanın her yerindeki zenginliklerden yararlanması” düşüncesi aslında insanların dünyanın belli kesimlerinde birikmiş olan zenginliklerin etkisiyle ve o zenginlikleri daha da arttırmak için kendi içindeki eşitsizlik,ve “refahsızlık” pahasına “küreselleşme” umuduyla bağımlı hale gelmesi şeklinde boy göstermektedir.Yani küreselleşme aslında bizleri etrafa yaydığı ortak bir dünya yerine kutuplaşmış bir dünyaya maruz bırakmaktadır.Gelişmiş ülkeler deyince aklımıza “batı”,gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeler deyince de “doğu” kavramları gelmesini bile “küreselleşme” denilen olgunun kendi için elde ettiği bir başarı olarak görmekteyim.

Ayrıca küreselleşme yalnızca ekonomik etmenler sonucu ortaya çıkan bir olgu değildir.Ekonomik,politik,sosyal ve kültürel etmenleri bir arada düşünmeliyiz.Bunu da göz önünde bulundurarak küreselleşmenin dünya sistemi içindeki yerimizi belirlemenin yanında günlük hayatlarımızı da etkilediğini söyleyebiliriz.Özelleştirmeler sonucunda üretim-tüketim alışkanlıkları,emek gücü ya da gelirler değişeceği için toplumdaki diğer unsurlarla olan ilişkiler hatta kendi kendimizle olan ilişkiler değişecektir.Yani küreselleşme aslında özel hayatlarımıza da nüfuz etmektedir.

Dışa bağımlı olmak ifadesini,özgünlüğün yitirilmesi,ekonominin geride kalmaya mecbur olması demektir.Kısacası bu bizi emperyalizme yaklaştıran bir durumdur.Bu yüzden özelleştirme projelerini onaylamadan önce tüm bunları göz önünde bulundurmak gerektiğine inanıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder