21 Şubat 2011 Pazartesi

Bir İntiharın Anatomisi

Geçtiğimiz günlerde Kayseri’de gerçekleşen bir intihar haberi basında yer almıştı. 36 yaşındaki banka görevlisi Hasibe Duru, çalıştığı bankadan aldığı krediyi ödeyemeyince kendini evinin kalorifer borusuna asarak intihar etmişti. Doğrusunu söylemek gerekirse bu haberi ilk okuduğumda ortaya koyduğum tepki 3. sayfa haberlerine fazla maruz kalmaktan oluşan, ince yazılmış bir duyarsızlık içermekteydi. Biraz üzücü, biraz alışılagelmiş ve sıradan bir haber olarak okuyup geçmiştim. Ancak ertesinde Umur Talu’nun Habertürk’te yayınlanan “Çıkmaz sokaklarda koştururken…” yazısını okuduktan sonra çok önemli bazı noktaları gözden kaçırdığımı fark ettim.

Talu, Marshall Berman’ın Marx’ın sözüne atıfta bulunan “Katı olan her şey buharlaşıyor” ve “Özgünlüğün Politikası” isimli kitaplarına atıfta bulunarak yazısına başlıyor ve dikkatleri “yeni kapitalizm” olgusuna çekiyor.

O an Hasibe Duru haberini ne kadar yüzeysel okuduğumun, değerlendirdiğimin, hatta hiç değerlendirmediğimin farkına varıyorum. Ve başlıyorum Marshall Berman’ı ve “Katı olan her şey buharlaşıyor”unu düşünmeye.



Kapitalist düzenle birlikte anlamını bulan yenilikçi ve ilerlemeci bir ifadeye atıfta bulunan modernizm aslında sürekli değişimi öngörmesiyle “katı olan her şeyin buharlaşmasına” neden olmakta. Böylece insanların güvenle sarılacakları, yer alacakları mekanların, durumların, kavramların da “buharlaşmasıyla” insanlar, kaba bir tabirle savrulma durumuyla karşı karşıya kalmaktadırlar ki; bu da onların köklerine bağlı kalmalarını, dolayısıyla da direnişe geçmelerini, kısacası güçlülüklerini engelleyen bir durumdur. Bir nevi pasifleştirme mekanizması… Peki modern olmak ne demektir? Berman’cı bir anlayışla modern olmak, paradoksal ve çelişkilerle dolu bir hayat sürdürmek demektir. Çağdaşlık, ortak yaşamları kontrol etme ve çoğu zaman da yok etme gücüne sahip devasa bürokratik örgütlerin gölgesi altında yaşamak, ama gene de bu güçlerin karşısına çıkmaktan, dünyayı değiştirmek ve bizim kılmaktan bir an olsun caymamak demektir. Aynı zamanda hem devrimci, hem muhafazakar olmak, yeni deneyimlere kucak açmak, her şey buhar olup giderken bile gerçek bir şeyler yaratıp onlara tutunmak istemiyle yanıp tutuşmak demektir. Hatta denebilir ki “tam anlamıyla modern olmak biraz da anti-modern olmaktır”. Kendisini en derin ironi aracılığıyla ifade etmek zorundadır. Berman iletişim ve diyaloğu modern dünyada kalan ender katı olan şeyler olarak görmekte.

Ancak ne var ki, iletişim çağı olarak vuku bulan postmodernist çağda iletişim kavramı da farklı boyutlara taşınmıştır. Talu’nun yazısında değindiği sosyal paylaşım alanı ve gerçek alan arasındaki ifade etme biçimlerindeki uyumsuzlukta da bu kendini göstermekte. İletişim kavramı da buharlaşma yoluna gitmektedir. Baudrillard’ca ifade edecek olursak, simülasyona uğrayıp yeni bir gerçekliğe, gerçek-üstü gerçekliğe bürünmekte. Sanal alan ile esas alan arasındaki uyumun dengesizliği Marshall’ın bahsettiği modernliğin handikapını, diyalektiğini yansıtmakta.

Hasibe Duru, kapitalist sisteme hizmet eden, hiyerarşik yapılandırmayı güçlendiren modernleşmenin kurbanı oldu. “Rekabetçi ve agresif çıkmazlarda” çelişkiler içinde savruldu. O da düzen içinde, yer aldığı mekandaki işlev karmaşası nedeniyle eriyip giderek sistemin işleyişine bir nevi ayak uydurdu. Ancak ne var ki, hiyerarşik yapılanma içinde düzene hizmet edecek, erimeye karşı direniş içerebilen ya da içeremeyen, tutunmaya çalışan modern dünyanın yalnızlaşmış bireyleri Duru ile aynı kaderi paylaşmakta. Mesele direniş oluşturmakta. Tez ve anti-tez birleşerek sentez oluşturabilirse eğer, ruhlar belki ”çıkmaz sokaklarına” yol verebilir. Kültürel birikim ve kültürel değişimlerin buna yardımcı olacağına inanıyorum.

Duygu Çavdar

Bu yazı 22 Ocak 2011 tarihinde Kültür Mafyası'nda yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder